Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 70 yaşına bastı!

10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin kabulü üzerinden 70 yıl geçti. Dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olarak insan haklarına saygı göstermek, korumak, geliştirmek ve ortak bir anlayış oluşturmak için her birey ve her organ görevlidir.

70 yıldan çok daha önceydi…Birinci Dünya savaşı çoktan bitmiş, silah üretimi ile kalkınmanın mucitleri görülen Naziler, muhaliflerin zayıflığı ile beslenerek işbaşı yapmışlardı. SA, SS ve Gestaponun kurucusu, III Reich Başbakan yardımcısı Hermann Goering “Nazi Tekniği” denilince ne anlaşılması gerektiğini Nürnberg Mahkemesinde şöyle anlatmıştı:

“Tabii ki insanlar savaş istemezler. Adam evinde memnun mesut yaşarken neden savaş istesin ki? Ülke halkları hiçbir zaman savaşmak istemezler, Rusya’da da İngiltere’de de Almanya’da da… Bu anlaşılır bir şey tabii ki, ama bir ülkenin politikasına liderler karar verirler. Demokrasi de olsa, faşist diktatörlük de olsa liderlerin insanları arkalarından sürüklemeleri son derece kolaydır. Onlara ülkelerinin saldırıya uğradığını söyleyin yeter. Barış yanlısı olanları da vatansever olmadıkları için ülkeyi tehlikeye atmakla suçlayın, bu kadar basit. Bu taktik bütün ülkelerde işler…”

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden insanlık ne ummuştu ne buldu?

İnsan hakları öğretisinin tersine devletler hukuku ve yargıyı kullanmaya başladılar. Siyasal iktidarlar insan külleri üzerine basa basa “taktiklerin” en acımasızı ama en yararlısı olan “düşman ceza hukuku” anlayışını kendi halklarına reva gördüler. 70 yıl içinde oluşturulan bu hukuk anlayışı yüzyılımıza damgasını vurdu. Denenmiş taktik başarılıydı, demokratik ülkelerde bile en geçerli taktik olarak benimsendi.

Amerika’nın “Guantanamo” ve benzeri diğer kamplarını anımsayın! “Amerika Özsaygısını Tahrip Ediyor” başlıklı yazısını Ronald Dworkinşöyle bitiriyordu: “Bugün bizi tehdit eden başka bir tehlikedir: Bu, Amerikan güvenliğini birazcık dahi olsa iyileştiren her şeyin meşru olduğu inancıdır.İhtiyat bizim tanıdığımız yegâne değer durumuna gelmiştir. Cesaret ve onur,güvenliğin dikkate değer tek şey olduğu önyargısına feda edilmektedir. Terör tehlikesi bütünüyle bakıldığında, kendileriyle yaşamayı öğrendiğimiz uyuşturucular, seri cinayetler ve diğer cürümlerden daha büyük değildir. Ancak onurumuzu kendi edimimizle içerisine düşürdüğümüz tehlike çok daha büyüktür. ‘Güvenlik ve haklar arasında yeni bir denge kurulması’söylemi gerçekten yanılgıya sürüklemektedir: Bu deyim güvenliğimizi kendi haklarımıza değil, başka insanların haklarına göre değerlendiriyor. Güvenliğimizi kendi şerefimiz karşısında değerlendirmek çok daha önemli sayılmalıdır.”

Bütün tehlikelerden arınmış bir dünya beklerken ve 70 yıllık birikimle korkudan kurtulma özgürlüğünün sağlandığı bir dünya yaratmayı umarken; düşman ceza hukuku yaratarak kin, nefret, ceza tehdidi ve düşmanlığın hukukunu uydurduk…Bu anlayışın yarattığı hukukun arkasından sürüklenmeyelim, yüzyılın tehlikesidir.

Sürekli tekrarlanan “güvenlik”; kaygılı bir güvensizlik yaratılarak devletin kendi yurttaşlarına karşı onu içten içe kemiren ve hukuk devleti olmaktan uzaklaştıran bir söyleme dönüştürüldü. “Güvenlik kaygısı” ve korkusu üzerine kurulu hukuktan yana olan siyasal iktidarlar özellikle dünyayı “düşman ceza hukuku” ile donattılar.

Alman ceza hukukçusu Günter Jakobs; “tehlikenin önlenmesine yönelik bir ceza hukuku anlayışıyla” devlet düzenini tanımayan yurttaşları “düşman” olarak görüyor. Ürkütücü…Ona göre düşman bellenenleri işleyecekleri suçlarda temel haklardan yoksun bırakmanın yerinde olduğunu savunuyor. Böylesi bir hukuk anlayışı giderek kökleşiyor. Bu hiçbir ülkenin hukuk politikası olamaz, olmamalı. Dünya liderleri bu anlayışı ülke politikalarında içselleştirmeye çalışıyor. İktidara yapışık hükümetler koltuk zamklarında böylesi bir anlayışı kullanıyor.

Hukukun Beyannameden 70 yıl sonra yaşamaya başladığı buhranında sanık bile olamayacak derecede hakları kısıtlanan insanlar “düşman” sayılıyorlar. Yargıyı kendinden yana olmaya devşiren iktidarlar için “düşman”lar yurttaşceza hukukunun amacı ve muhatabı bile değildirler. Nesnedirler…Hatta onlar, düşman ceza hukuku anlayışına göre en az zararla ve en uygun yöntemlerle bertaraf edilmesi gereken tehlikelerdir ve “cezanın”muhatabı kabul edilmezler.

Sayın Hayrettin Ökçesiz’in ceza adaleti hakkındaki sözlerini akılda tutmak gerekiyor: “Bir düşman ceza hukukunun yasalarla insanı kişi olmaktan çıkararak bir av hayvanına dönüştürmesine izin veremeyiz. Bu tehdidi çocuklarımıza bir hukuk mirası olarak bırakamayız. Demokratik ceza hukuku tasarımını, temel hakların ve özgürlüklerin tüm insanlarca doyasıya yaşanabileceği bir hukuk düzeninin tanımlayıcı kavramı olarak benimsemek zorundayız. Diktatörlerin ve miyop teknokratların ceza hukuklarına güvenlik kaygılarımızla meşruluk kazandıramayız. Dworkin’in uyarısına kulak vermeliyiz: Cesaret ve onur, sözde güvenliğin dikkate değer tek şey olduğu önyargısına feda edilmemelidir. Çünkü gerçek güvenlik sürekli kılınmış, eşit ve daha çok özgürlüktür. Özgürlük ise cesaret ve onurla taşınır.”

Benjamin Franklin’in Özgürlük Anıtı’na yazılmış sözleri bugün her zamankinden daha anlamlıdır: “Güvenlik için özgürlüklerinden fedakârlık edenler ne özgürlüğü ne de güvenliği hak eder.”

Temel hakların ve özgürlüklerin doyasıya yaşanabileceği demokratik ceza hukukunun temeli olan insan onuru, güvenliğin dikkate değer tek şey olduğu önyargısına feda edilemez. İnsanlar bunu hak etmediler. Ölüleri için mezarlık sahibi bile olamayan insanların acılarından doğan 70 yıllık İnsan Hakları Beyannamesi’ni yakmayın!

İnsan hakları ve insan onuru; yargı, hukuk ve yasa koyucu için yön göstericidir. İktidarların sınırıdır. İnsan haklarını ne kadar sınırlandırırsanız hukuk devletinin niteliği de o kadar tehlikeye girer. Bu yüzden ceza hukukunda; hiçbir koşulda insan onurunu korumaktan vazgeçmediğimiz, cesaret ve onurumuzun özgürce taşındığı bir anlayışla hukuk devleti yaratmak herkesin ve her kurumun görevidir. Beyanname böyle diyor!

Düşmanlık hukukla bağdaşmaz, devlet insan öğütmez, insanın cesaret ve onurunu korur. Biriktirdiği ve bir yerde depoladığı soruşturmaları tayin ve takdir ettiği zamanlarda ortaya çıkararak insanları ceza tehdidi altında bırakmaz. Devlet vatandaşlarına tuzak kurmaz. Hukuk, insanları düşman yapmaz. Düşman ceza hukuku, insan haklarına aykırıdır.

II Dünya Savaşı’nın acıları henüz sarılmadı. II. Dünya savaşının faşizmini yaşayanların sistematik ve acımasız hak ihlallerinden çıkardığı dersle yazdıkları İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine saygı gösterin.

Barış için, yoksulluktan ve tehlikelerden korunmak için kabul edilen böyle bir beyanname hakkında boş boş konuşmayın hiç olmazsa, çünkü konuşacaksınız. Böylece belirlediğiniz ülke politikalarınızın harcına insanların küllerini savurmuş olmayın!

Aklınızda kalsın. İnsanın zorbalık ve baskıya karşı son bir yol olarak ayaklanmaya başvurmak zorunda bırakılmaması için, insan haklarının hukuk düzeni ile korunması gerektiği İnsan Hakları Beyannamesinin en kıymetli amaçları arasındadır.

BM Genel Kurulu yetmiş yıl önce, “Toplumun her bireyi ve her organının bu bildiriyi sürekli göz önünde bulundurarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye ve ulusal ve uluslararası geliştirici önlemlerle gerek üye devlet halkları gerekse bu devletlerin yargı yetkisi içindeki ülkelerin halkları arasında bu hak ve özgürlüklerin evrensel ve etkin biçimde tanınıp gözetilmesini sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için ortak başarı ölçüsü olarak” İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni ilan etmiştir. Tüketmeyin!

Milyonlarca insanın yitirildiği, en korkunç insan hakları ihlallerinin yaşandığı II Dünya savaşından sonra akıldan çıkarılmamalıdır ki, yıkılmış, yakılmış evler, sokaklarda mezarsız yatan ölüler olmasın, artık savaş çakmasın diye değil; kendi politikalarının kazancı adına ve sanki barış istermiş gibi tam teslim olacakları anda Hiroşima ve Nagazaki’ye üç gün arayla atom bombaları atılarak sona erdirilmiş savaştan geriye kalan yakılmış ve yanmış insanların külleri üzerine kurulan bir dünyada yaşıyoruz.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi tehlikelerden arınmış bir dünyanın her yerinde sürekli barış, herkese eşitlik ve ekmek, korkularından ve savaş tehdidinden kurtulmuş, ifade ve tapınma özgürlüğünün var olduğu bir dünya düzeninde insan hak ve özgürlükleri için ilan edildi.

Beyanname 30 maddeden oluşuyordu.

Haklar çoğalıyor

Yıllar içinde BM yeni uluslararası sözleşmeler, bildiriler ve ek protokollerle hakları ayrıntılandırdı ve sayısını çoğalttı. Türkiye bazılarını imzalamadı, bir çoğuna da çekince koyarak ya da uygulama biçiminin farklı olacağını beyan ederek imzaladı.

Bu sözleşme ve bildirilerden başlıcaları şöyle:

9 Aralık 1948 - Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında Sözleşme

12 Ocak 1951’de yürürlüğe girdi. Türkiye sözleşmeyi 23 Mart 1950'de onayladı.

*

14 Aralık 1950 - Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme

22 Nisan 1954’de yürürlüğe girdi. Türkiye sözleşmeyi 24 Ağustos 1951’de imzaladı. Sözleşme sadece 1 Ocak 1951'den önce meydana gelmiş olaylar sonucunda mülteci olan şahısları kapsıyor.

1961’de ihtirazi kayıtla (çekince) onayladı. Onay Kanunu 5 Eylül 1961’de yürürlüğe girdi. Türkiye'nin ihtirazi kaydı şöyle: “Bu sözleşmenin hiçbir hükmü, mülteciye Türkiye'de Türk uyruklu kimselerin haklarından fazlasını sağladığı şeklinde yorumlanamaz”.

Ayrıca, sözleşmenin 1. Maddesine ilişkin coğrafi sınır kaydı koydu. Türkiye sözleşmeyi Avrupa’da gerçekleşen olaylar sonucunda mülteci olan bireylerle sınırlandırarak kabul etti.

*

21 Aralık 1965 - Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme

4 Ocak 1969’da yürürlüğe girdi. Türkiye 3 Mart 2002’de ilgili kanunu yürürlüğü koydu.

Türkiye bu sözleşme de çekince koydu. Sözleşme hükümlerini sadece diplomatik ilişkisi bulunan taraf devletlere karşı uygulanacağını ve sözleşmeyi Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesel sınırları itibariyle onayladığı beyanında bulundu. Yine sözleşmenin yorum veya uygulanmasıyla ilgili uyuşmazlıkların Uluslararası Adalet Divanı'na intikal ettirilmesini düzenleyen 22. Maddesine de çekince koydu.

*

16 Aralık 1966 - Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme

23 Mart 1976’da yürürlüğe girdi. Türkiye sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzaladı. Sözleşme Türkiye bakımından 23 Aralık 2003 tarihinden itibaren hüküm doğurmaya başladı.

Türkiye bu sözleşmeye iki çekince (ihtirazi kaydı) koydu. Sözleşmenin hükümlerinin yalnızca Türkiye’nin diplomatik ilişkisi bulunan taraf devletlere karşı uygulanacağını ve Sözleşmeyi ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesel sınırları itibariyle onayladı. Ayrıca, Sözleşme’nin 27. maddesine çekince konmuştur. Bu çekinceye göre, Türkiye Cumhuriyeti Sözleşme'nin etnik, dinsel ve dil azınlıklarının haklarına ilişkin 27. maddesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Lozan Barış Andlaşması ile Eklerinin ilgili hükümlerine göre uygulama hakkını saklı tutuyor.

*

16 Aralık 1966 - Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme

3 Ocak 1976’da yürürlüğe girdi. Türkiye sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzaladı. Sözleşme Türkiye bakımından 23 Aralık 2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi.

*

16 Kasım 1968 - Savaş Suçlarına ve İnsanlığa Karşı Suçlara Kanuni Zamanaşımı Sınırlaması Uygulanmamasına Dair Sözleşme

11 Kasım 1970 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye Sözleşme'yi imzalamadı.

*

19 Aralık 1979 - Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi

Sözleşme 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe girdi. Sözleşme Türkiye bakımından 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girdi. Ancak Sözleşme’nin 15. maddesinin 2. (medeni haklar) ve 4. (ikametgah seçme) fıkraları ile 16. maddesinin 1. fıkrasının (c) (boşanmada eşit hak), (d) (çocukların velayetinde ortak hak), (f) (veli, vasi, kayyum ve evlat edinmede eşit hak) ve (g) (aile adı ve meslek seçiminde eşit hak) bendlerine, bu maddelerde düzenlenen hükümlerin o dönemde yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri ile tamamen bağdaşmadığı gerekçesiyle çekince ile taraf oldu. Bu çekincelerini 30 Eylül 199’da geri çekti. Uluslararası anlaşmazlıkta Uluslararası Adalet Divanı’nın yetkili olmasına dair 29. Maddenin 1. Bendine koyduğu çekinceyi kaldırmadı.

*

10 Aralık 1984 - İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi

Türkiye sözleşmeyi 25 Ocak 1988 tarihinde imzaladı ve 21 Nisan 1988 tarihinde bir beyan ve bir ihtirazi kayıtla (çekinceyle) onayladı. Onay Kanunu 29 Nisan 1988 yürürlüğe girdi.

Türkiye 30. Madde'nin birinci fıkrasında geçen, Taraf Devletler arasında sözleşmeden doğan anlaşmazlık durumunda Uluslararası Adalet Mahkemesi'ne başvurulacağı koşulunu kabul etmedi. Aynı sözleşmenin 2. Maddesi taraf ülkelere Uluslararası Adalet Mahkemesi’ne gitmeme hakkını tanıyor. Türkiye 2. Madde’ye dayanarak sözleşmeye imza attı.

*

4 Aralık 1986 - Gelişme Hakkına Dair Bildiri

*

20 Kasım 1989 - Çocuk Haklarına Dair Sözleşme

2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye sözleşmeyi 14 Eylül 1990’de imzaladı. Sözleşme Türkiye bakımından 4 Mayıs 1995 tarihinde yürürlüğe girdi.

Türkiye Anayasasına uyumsuzluk ve Lozan Andlaşmasını gerekçe göstererek üç maddeye (17., 29. Ve 30. Maddelere) çekince koydu. 30. Madde şöyle: “Madde 30 Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.”

*

18 Aralık 1990 - Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme

Türkiye sözleşmeyi 13 Ocak 1999 tarihinde imzaladı. 8 Temmuz 2004’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Ancak Türkiye bu sözleşmeye de çekinceler koydu. Yabancıların Türkiye’de taşınmaz mal edinmeleri, gümrük konularında kendi kanunlarının geçerli olacağı beyanında bulundu. Diğer çekincesi ise göçmen işçilerin ve aile fertlerinin istihdam edildikleri devlette sendika kurma hakları Türkiye yasaları açısından geçerli olamayacağını öne sürerek koydu.

*

20 Aralık 2006 - Herkesin Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme

23 Aralık 2010’da yürürlüğe girdi. Türkiye, bu sözleşmeyi imzalamadı.

*

13 Aralık 2006 - Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme

3 Mayıs 2008 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye, Sözleşmeyi 30 Mart 2007 tarihinde imzaladı. 14 Temmuz 2009’da Resmi Gazete’de yayımlandı. Türkiye'nin sözleşmeye çekincesi veya beyanı olmadı.

(Kaynak: Bilgi Üniversitesi İnsan Haklar Bilgi Bankası, TBMM Uluslararası Temel İnsan Hakları Belgeleri)
Yeni haklar ve sözleşmeler tartışılıyor

Temel, ikinci ve üçüncü kuşak haklar insanı merkeze alan kurumlar oluşturuyor. 22 Nisan 2010’da Bolivya’da toplanan Dünya Halkları İklim Değişikliği ve Toprak Ananın Hakları Konferansı'nda insanı odak olmaktan çıkartıp doğayı yani bizzat dünyanın kendisini odağa alan bir beyanname yazıldı: "Toprak Ana Hakları Evrensel Beyannamesi". Bu beyanname Bolivya hükümeti tarafından Birleşmiş Milletler’e sunuldu.

Beyannameyi okumak için tıklayın.

Birleşmiş Milletlerin gündeminde ise bu ay "Köylüler ve Kırsal Alanda Çalışan Diğer Kişilerin Hakları Bildirgesi" var. 28 Eylül 2018'de Cenevre'de düzenlenen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nde görüşülen bildirge, 19 kabul, 3 ret ve 11 çekimser oyla kabul edildi. Bildirge bu ay BM Genel Kurulu'na gelecek.

Bildirgeyi okumak için tıklayın.
Haklarımız Var

TIKLAYIN - 70. Yılda İkinci ve Üçüncü Kuşak İnsan Haklarını Hatırlayalım

bianet beyannamenin tarif ettiği temel haklar sonrası geliştirilen ve ikinci ve üçüncü kuşak hakların bazıları için hatırlatıcı kartlar hazırladı ve 1 - 10 Aralık tarihleri arasında sosyal medya hesaplarında yayımladı.

İnsan Hakları Beyannamesi 70 yaşında bir kez daha haklarımız var diyoruz:
Çalışma hakkı

* Bütün çalışanlara sağlanan asgari bir gelir ile birlikte en azından hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın, özellikle kadınların erkeklerin çalışma şartlarından daha alt düzeyde olmayan şartlarda çalışmaları güvence altına alınarak, eşit işe eşit ve adil ücret;

* Kendisi ve ailesi için nezih bir yaşam;

* Güvenli ve sağlıklı çalışma şartları;

* Herkesin işinde daha yüksek mevkilere atanma sırasında, kıdem ve ehliyetten başka bir ölçüye tabi olmaksızın, eşit imkanlar;

* Dinlenme, çalışma arası, çalışma saatlerinin makul ölçüde sınırlandırılması ile ücretli yıllık izin ve resmi tatillerde ücret verilmesini içerir.

* Kaynak: Ekonomik, Sosyal Ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesive Anayasa.
Yaya hakkı

* Kaldırımlar yayalarındır.

* Motorlu araçlar ve bisikletler, yaya kaldırımına park edemez veya kaldırımda seyredemez.

* Bütün yerleşim alanlarında yaya kaldırımlarının yapımı zorunludur.

* Kaldırımlar üzerindeki bütün fiziki ve toplumsal engeller, serbest yürüyüşü aksatmayacak biçimde düzenlenir.

* Yayaların egzoz gazlarıyla zehirlenmemesi, gürültüyle rahatsız olmaması, üzerlerine çamur, toz ve benzerlerinin sıçratılmaması için önlemler alınır.

* Kent merkezi yaya bölgelerinindir.

* Kentlerde, motorlu trafik altyapısından tamamen ayrı, sırf yayalar için, özel yollar yapılır.

* Kent yaşamının gerçek sahipleri yayalardır.

* Kaynak: İHD’nin Yaya Hakları Bildirgesi.
Temiz hava hakkı

* Uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınmış, “Yaşam hakkı”, “Vücut bütünlüğünün korunması” hakkı” doğrudan hava kirliliği sonuçlarının ihlal ettiği hukuki güvence alanlarıdır.

* Temiz hava solunabilecek bir çevrede yaşamak en temel insan haklarından biri.

* Acil durumlar da dahil, temiz hava tüm insanlar ve tüm canlılar için sağlanmalıdır.

Kaynak: Temiz Hava Hakkı Platformu’nun “Türkiye’de Hava Kirliliği: Kara Rapor” başlıklı raporu ve bianet’te yayınlanan “Temiz Hava Hakkı Platformu: Halk Derhal Bilgilendirilmeli” haberi.
Çevre hakkı

* Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

* Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

* Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Kaynak: Anayasa, 56. madde.

* İnsanın; hürriyet, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları sağlayan onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşamak temel hakkıdır. İnsanın bugünkü ve gelecek nesiller için çevreyi korumak ve geliştirmek için ciddi bir sorumluluğu vardır.

* Çevreye olan olumsuz etkileri önlemek, maksimum sosyal, ekonomik ve çevre faydaları sağlamak için yerleşmelere ve kentleşmelere planlama uygulanmalıdır.

Kaynak: Birleşmiş Milletler, Stockholm Deklarasyonu

* Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir.

Kaynak: Çevre Kanunu, 30. Madde.
Halkların kendi kaderini tayin hakkı

* Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.

* Bütün halklar uluslararası hukuka ve karşılıklı menfaat ilkesine dayanan uluslararası ekonomik işbirliği yükümlülüklerine zarar vermemek koşuluyla, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir.

* Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiç bir koşulda yoksun bırakılamaz.

* Taraf Devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir bu hakka saygı gösterir.

Kaynak: Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal Ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi.
Özel hayat hakkı

* Özel hayatın korunması her şeyden önce bu hayatın gizliliğinin korunması, başkalarının gözleri önüne serilmemesi demektir.

* Orada cereyan edenlerin yalnız kendisi veya kendisinin bilmesini istediği kimseler tarafından bilinmesini istemek hakkı, kişinin temel haklarından biridir.

* Özel hayatın gizliliğine dokunulmaması, insan haklarına ilişkin beyanname ve sözleşmelerde korunur. Bu hak devlet organlarına, topluma ve diğer kişilere karşı korunur.

* İnsanın mutluluğu için büyük önemi olan özel hayata saygı gösterilmesi hakkı onun kişiliği için temel bir hak olup yeteri kadar korunmadığı takdirde kişilerin ve dolayısıyla toplumun kendini huzurlu hissedip güven içinde yaşaması mümkün değildir.

* Gizliliği çeşitli biçimde ihlal eylemleri suç sayılarak ceza yaptırımlarına bağlanmıştır.

Kaynak: Anayasa Mahkemesinin 31 Mart 1987 tarihli, E:1986/24, K:1987/8 sayılı kararı.
Kent hakkı

* Kent hakkı kent kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlüğünden çok öte bir şeydir: Kenti değiştirerek kendimizi değiştirme hakkıdır.

* Bireyselden çok ortak bir haktır çünkü bu dönüşüm kaçınılmaz olarak kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmek üzere ortaklaşa bir gücün kullanımına dayanır.

* Kentlerimizi ve kendimizi yapma ve yeniden yapma özgürlüğü, en değerli ama aynı zamanda en çok ilgisiz kalınmış insan haklarımızdan biri…

Kaynak: David Harvey, “Kent Hakkı
Gelişme hakkı

* Gelişme hakkı, her insanın ve bütün halkların, bütün insan haklarının ve temel özgürlüklerin tam olarak gerçekleşeceği bir ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal gelişmeye katılma, katkıda bulunma ve bundan yararlanma hakkına sahip olması nedeniyle vazgeçilmez bir insan hakkıdır.

* Birey, gelişmenin temel öznesidir ve birey gelişme hakkına faal olarak katılır ve bu haktan yararlanır.

* Devletler, gelişme hakkının gerçekleştirilmesine elverişli ulusal ve uluslararası şartların yaratılması konusunda birinci derecede sorumluluğa sahiptir.

Kaynak: Birleşmiş Milletler Gelişme Hakkına Dair Bildiri.
Barış hakkı

* Gezegenimizde yaşayan halkların kutsal barış hakları bulunur.

* Tüm halkların ulusal ve uluslararası düzeyde barış ve güvenlik içinde yaşama hakkı vardır.

* Barış, kalkınma ve çevrenin korunması karşılıklı olarak birbirine bağlıdır ve bu haklar bir bütün oluşturur.

Kaynak: Birleşmiş Milletler Halkların Barış Hakkına Dair Bildiri, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı, 23. Maddesi, 1992 Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı Rio Bildirisi, İnsan Hakları Derneği. (AS/HK)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gestalt Prensipleri

Herbert Bayer

Onlar Grubu