Modern Sanatın Misyoneri: Alfred H.Barr Jr.

Lebriz

1929 yılının Kasım'ında Alfred H. Barr Jr. New York Modern Sanat Müzesi'ne müdür olarak atandığında (MoMA) Amerika Birleşik Devletleri’nde Modern Sanat diye bir kavram henüz yoktu. Birkaç akademisyen ve koleksiyoncu dışında kimse hangi tür sanatın modern olduğu veya bunların nasıl ortaya çıktığı konusunda bir fikir sahibi değildi. Sadece biraz gerisine gidildiğinde hafızalarda 1913 yılında açılan Armory Show akıllarda kalmıştı. Genel kamuoyu açısından ise modern veya klasik herhangi bir sanat okulu ve eseri yaşamlarının çok ötesinde bir fanteziden ibaretti.

Alfred H.Barr Jr. Modern Sanat'ın ABD'de tanınması, kabul edilmesi, değer kazanması ve sanatçıların bu alanda ilham sahibi olmasında en önemli role sahip kişilerden biri, belki de en önemlisi olarak kabul ediliyor. Avrupa'da doğan Modern Sanat ABD'li alıcıların desteğiyle gelişti ve yaygınlaştı. Bir rahibin oğlu olan Princeton sanat tarihi bölümü mezunu Alfred H. Barr Jr., MoMA Direktörlüğü'ne kadar olan dönemde önce el yordamıyla ve güdülerinin yardımıyla, sonra da büyük bir tutkuyla Modern Sanat’ın misyoneri oldu ve topluma tanıtılmasında öncülük yaptı. Onun hayat hikayesi aynı zamanda ABD'de modern sanatın filizlenmesi ve gelişmesinin de hikayesi oldu. Alfred H. Barr Jr., Amerika'nın sanat zevkini ve dünya çapında müzelerin görüntüsünün, atmosferinin ve eser içeriğinin sonsuza dek değişmesini sağladı. Kitapları, sergileri, MoMA'da gerçekleştirdiği devrimci atılımlar Modern Sanat’a bir dil, bir edebiyat ve bir tarih kazandırdı. MoMA'da oluşturduğu koleksiyon 20. yüzyıl görsel sanatının çok keskin bir ifadesi oldu. Alfred H. Barr Jr., bu misyonunu Modern Sanat eserlerine karşı büyük bir muhafazakar direncin olduğu bir ortamda, akıntıya karşı kürek çekerek gerçekleştirdi. 1918 yılında doğduğu kent olan Baltimore'dan bir trenle arkadaşı Edward King ile birlikte Princeton Üniversitesi'ne okumaya gittiğinde Alfred H. Barr Jr. ne eğitimi alacağına bile karar vermemişti. O güne kadar sadece birkaç galeride bazı resimler görmüş olan Alfred H. Barr Jr. sanata ilgi duyacağını dahi bilmiyordu. Ailesi onun babasının izinden giderek rahip olmasını istiyordu ama o paleontoloji okumayı tasarlıyordu. Princeton, o zamanlar Baltimor'lu elit ailelerin çocuklarını gönderdiği küçük bir üniversiteydi. Alfred H. Barr Jr. alanına karar verme zorunluluğu olmadan iki yıl genel eğitim aldı. Latince, Yunanca, Almanca, İngilizce ve tarih dersleri aldı. 1920'de henüz 18 yaşındaki Alfred H. Barr Jr., üniversite eğitiminin ikinci yılını geride bırakmıştı ve o zamanlar Princeton'un en geniş ve popüler bölümlerinden biri olan sanat ve arkeoloji bölümünde sanat tarihinde uzmanlaşmaya karar verdi. Ortaçağ, Rönesans ve Klasik sanat konusunda çok güçlü olan bu bölüm, Empresyonistlerin 1850'lerde Paris'te sanat camiasını sarsmalarından 70 yıl sonra dahi Modern Sanat’la ilgili konulardan uzaktı. Mezun olana kadar Alfred H. Barr Jr., bu konuda ikisi modern sanatı eleştiren sadece üç seans ders görmüştü. "Vanity Fair" ve "The Dial" dergilerinde Modern Sanat eserlerinin resimlerini gören Alfred H. Barr Jr., içerikleri çok akademik olmasa da bu yayınların kendisinde ve birçok kişide modern resim, heykel, film ve fotoğraf alanında ilgi uyandırdığını söylemişti.

"The Dial" dergisinde ilk kez gördüğü Gaston Lachaise, Jacques Lipschitz, Paul Cezanne, Henri Rousseau, Robert Delaunay ve Charles Butchfield'in eserlerini daha sonra MoMA'da toplayacaktır. Hatta yine bu dergide resimleri yayınlanan Matisse'in "Dans"ı Lehmbruc'un da "Diz Çöken Kız" adlı tablolarını müzeye almıştı. 1920'lerin Amerikası’nda sanat demek Paris demekti. Şanslı Amerikalılar sanatı yoğun biçimde Paris'te görüyorlar ve batı medeniyetinin içine girebiliyorlardı. Gidemeyenler de "The Dial" dergisindeki Paris izlenimleri ve resimleri ile teselli buluyorlardı. 1922'de Princeton'dan onur derecesi ile mezun olan Alfred H. Barr Jr., bir yıl sonra aynı üniversitede sanat ve arkeoloji masterını bitirdiğinde sadece 21 yaşındaydı ve artık çağdaş sanat konusunda ilerlemeye kesinlikle baş koymuştu. Annesinin de okumuş olduğu Vassar'da öğretim üyeliğine başlayan Alfred H. Barr Jr., burada Venedik tabloları ve modern resim dersleri verdi. Buradaki hocalığından bir yıl sonra 1924'te okuldan mezun olduğu yıl kısıtlı bütçesiyle arkadaşı Edward King ile birlikte müze ülkesi İtalya'ya yaptığı seyahat kitaplardan öğrendiği eserleri, kentleri ve binaları görmesini sağlayan bir rüya gibiydi. Bu seyahat hayran olduğu eserleri sadece fotoğraflardan görebilmiş olan Alfred H. Barr Jr. için büyük bir mutluluk oldu. Çocukluk ve Princeton'daki oda arkadaşı olan King ile birlikte Genova, Napoli, Pompei, Paestrum, Roma, Tivoli, Orvieto, Siena, San Gimignano, Floransa, Fiesole, Pisa, Pistoia, Perugia, Assisi, Ravenna, Bologna, Parma, Ferrera, Venedik, Lido, Murano, Padua, Milano, Brescia, Bergamo, Verona, Pavia ve Turin'i sanat ve mimari alanlarda hiç durmaksızın bir ay süresinde susuz kalmış seyyahlar gibi içti. Amerikalılar sanat konusunda kendilerini Avrupa karşısında taşralı görüyorlar, hala aşması gemiyle 10 gün süren okyanusla ayrıldıkları eski kıtadaki tarih ve sanat birikimine hayranlık duyuyor, Amerikan sanatı diye bir şeyi sanat okullarında okutulmaya değer bulmuyorlardı. Doğal olarak "Yeni Dünya" klasik sanatı yaşamadan sanat üretimine Modern Sanat’la başlamak durumundaydı ve ancak bu alanda devrimci işler yaparak varlık gösterebilirdi. İşte Alfred H. Barr Jr. gibi bir öncünün fonksiyonu, Amerikan halkına, akademi dünyasına Modern Sanat’ı tanıtmak, benimsetmek ve bu alanda sanatçıların yetişmesine imkan vermek oldu. Hem bir sanat tarihçisi akademisyen olarak yetiştirdiği öğrencileri, kitap ve makaleleri ile, hem de MoMA'nın direktörü olarak topladığı eserler ve çarpıcı sergileri ve sergi katalogları ve bunların medyadaki yankıları ile Alfred H. Barr Jr., misyonunda büyük bir başarı kazandı. İtalya seyahatinden bir yıl sonra King ve sonradan Metropolitan Sanat Müzesi'nde eğitim direktörlüğü yapacak olan Walter Haring ile birlikte Fransa ve Hollanda'ya bir sanat ziyareti yaparak Batı dünyasının önemli sanat merkezlerini görmüş oldu. Ondan önce burslu olarak Harvard'da sanat tarihi doktorasını tamamlayan Alfred H.Barr Jr., 1925'te Princeton'da sanat tarihi hocalığına başladı. O yaz New York Sanat Çevresi adındaki galerinin sahibi J.B. Neumann ile tanıştı. Bir Alman göçmeni olan Neumann galerisine Max Pechstein, Max Beckmann, Ernst Kirchner ve Emil Nolde gibi Alman Expresyonist sanatçıların eserlerini getiriyordu. Neumann ve Alfred H. Barr Jr.'ın bu karşılaşmaları, Modern Sanat ortak paydası ile hayat boyu sürecek bir dostluğa dönüştü. Neumann'ın evinde gördüğü bir Corot tablosu karşısında Alfred H. Barr Jr. "O kadar güzeldi ki, resmin bende yarattığı duyguların yoğunluğu boğazımda düğümlendi" demişti. Alfred H. Barr Jr., Harvard'da Musevi Banker Sachs'ın oğlu Paul Sachs'dan müzecilik dersleri almış ve sergi düzenlemenin inceliklerini öğrenmişti.

Princeton'da hocalığa başladığı yıl ilk Modern Sanat sergisini mütevazi biçimde organize etmişti. Sergi, arkadaşları ve akademi çevresinden ödünç alınan resimlerden oluşmuştu. Bunlar Marie Laurencin'in yağlıboya tablosu, Eugene Speicher'in iki karakalemi, Odile Redon, George Bellows ve Edgar Degas'nın litografileri, bir George Luks karakalem resmi, bir Maurice Vlaminck yağlıboya tablosu ve iki küçük Aristide Maillol bronz heykelinden oluşuyordu.

Wellesley'de sanat tarihi hocalığı yaptığında, Modern Sanat ile ilgili bir ders kitabı olmamasına rağmen, Alfred H. Barr Jr. kendi malzemesini kendisi oluşturdu. Küçük bütçesiyle Avrupa'dan kitap ve reprodüksiyonlar getirterek, Modern Sanat’a katkı yapan rnüzisyen, edebiyatçı, mesen, mimari ve endüstriyel tasarımcıları (George Gershwin, Max Reinhard, Oswald Spengler, James Joyce, Alfred Sieglitz, Le Corbusier, Jean Cocteau ve Rger Fry gibi) öğrencilerine tanıtarak, medyadan tüm yeni gelişmeleri takip etmelerini sağlayarak kendi ders programını oluşturdu. Böylece Alfred H. Barr Jr., Amerika'nın çağdaş batı sanatı ile arasında bir köprü oluşturmasını sağladı. Bu köprü ABD 'yi giderek sanat camiasının taşrasından canlı bir merkezi olmaya doğru giden bir trende soktu. Sachs'ın desteğiyle 1927 yılında yaptığı bir yıllık Avrupa ziyaretinde bu sefer Londra ve müzelerinin yanında Hollanda, Almanya ve Rusya da yer alacaktı. Almanya ziyaretinde Bauhaus Ekolü’nün Dessau'daki Walter Gropius binalarından büyülenen Alfred H. Barr Jr, Lyonel Feininger, Oscar Schlemmer, Joseph Albers, Wassily Kandinsky, Marcel Breuer, Herbert Bayer, Paul Klee gibi sanatçılarla tanıştı. Yaklaşık 10 yıl sonra bu sanatçıların bazıları Hitler rejiminin hışmından Amerika'ya kaçtıklarında, Barr onlara MoMA'da kucak açacaktı. Rusya seyahatinde Alfred H. Barr Jr. ve arkadaşı Abbott devrimci film yönetmeni Sergei Eisenstein ile tanıştılar. Rusya seyahati Alfred H. Barr Jr.'da cam bardaktan şekerli çay içme alışkanlığının yanında Rus sanatçılara sergi ve müzede her zaman yer vermekten hoşlanacağı bir iz de bıraktı. 1929 yılında Alfred H. Barr Jr. Avrupa seyahatinden dönerken John D. Rockfeller'ın eşi Abby Aldrich Rockfeller da Buffalolu zengin işadamı ve koleksiyoncu Conger Goodyear ile birlikte New York'ta bir Modern Sanat müzesi kurulması konusunu görüşüyordu. Picasso ve Gaugen'leri koleksiyonuna ve Buffalo'nun Albright-Knox Sanat Galerisi’ne satın alan Goodyear öneriyi hemen benimsedi. Rockfeller ve Goodyear tasarladıkları müzeye direktör aramak için Harvard Çağdaş Sanat Derneği’nden Paul Sachs'a başvurdular. Sachs'ın önerdiği isim parlak öğrencisi Alfred H. Barr Jr. oldu. İnce, uzun gözlüklü ve gösterişsiz Alfred H. Barr Jr., Amerikan burjuvazisinin kreması tarafından pek coşkuyla karşılanmasa dahi, Abby Aldrich'i yaptığı uzun görüşmede bilgisi ve Modern Sanat coşkusuyla etkiledi. Yeni müzenin organizasyon komitesine Vanity Fair'in yayıncısı Frank Crowninshield, kağıt kraliçesi W. Crane, Chicago Sanat Enstitüsü Mütevelli Heyetinden Frederick Clay Bartlett, Abby'nin kardeşi Boston'lu bankacı William Aldrich, Singer dikiş makinaları veliahtı Stephen Clark, koleksiyoncu Chester Dale, filantropist Samuel Lewisohn ve Pittsburg çelik kralı Duncan Philips de katıldı.

Büyük proje 1929 yılı Eylül'ünde Alfred H. Barr Jr. 'a o zaman yılda 3.000 dolar maaş alan bir sanat tarihi doçenti olarak inanılmaz gelen 10.000 dolarlık maaş ve 2.500 dolarlık gider imkanı teklifinin ilk maaş çekinin ödenmesiyle başladı. Barr, birlikte yaşadığı yakın arkadaşı Jere Abbott'un da bu projede asistanı olmasını istedi ve ikili Hotel Bristol'e taşındılar. Abby Rockfeller hemen kendi koleksiyonuna yapacağı alımlar için danışmanlık isteyerek Alfred H. Barr Jr.'ın bilgisini devreye soktu. Barr, büyük bir zevkle bu danışmanlığı yıllar boyu önce Abby için sonra da oğulları Nelson, David ve John Rockfeller için sürdürdü.

8 Kasım 1929 tarihinde 27 yaşındaki genç direktör Alfred, Amerikan sosyete ve iş dünyasının ağır toplarını MoMA'nın açılışında ağırlarken, konuklar sergilenen 90 eser arasında sadece 14 eserin Amerikalılara ait olmasına şaşırmış görünüyorlardı. Sanat eleştirmenlerinden bir bölümü bu girişimi zenginlerin şımarıkça bir oyuncağı olarak yorumlarken New York Times ve Herald Tribune bu girişimin Amerikan sanat dünyasına yapacağı etkinin büyük ve uzun vadeli olacağını yazdılar. Manhattan'da bir sanat merkezi kurulması düşüncesi de MoMA'nın avantgarde temeline uyan bir farklılıktı. Heckscher binası 5. cadde ve 57. caddelerin güneybatı köşesinde bir ofis binasıydı. 1929'da MoMA'nın açılışından kısa süre önce ise önce hisse sahibi zenginleri, sonra tüm Amerikalıları etkileyecek olan borsa çöküşü yaşanmıştı. 15 gün sonra borsanın dalgalanması durulduğunda 2 ay öncesine göre borsadaki hisselerin yarı değeri yok olmuştu. Buna rağmen Alfred H. Barr Jr. ve organizasyon kurulu MoMA'nın bu ilk sergisinde biraz da halkla ilişkiler uğruna kimseyi şoke etmeyecek sanatçıların eserlerini sundular. Cezanne, Seurat, Van Gogh, Gaugin gibi artık yaşamayan ve değeri kabul edilmiş sanatçılar serginin yıldızı oldular. Mütevazı ofis binasını sadece elitler değil halk ve sanat öğrencileri de doldurdu. Gazeteler ve radyolar bu olaya büyük yer verdiler. Sergi 7 Aralık 1929'da sona erdiğinde 47 bin ziyaretçi Modern Sanat’ın bu önemli ustalarının sunduğu ziyafetten faydalanmıştı. Üzerine çektiği ilgi ve takdir Alfred'e sadece profesyonel parıltı getirmekle kalmadı, İtalyan asıllı sanat tarihi öğrencisi Margaret Scolari-Fitzmaurice adındaki genç kadının kalbini de kazandırdı. 8 Mayıs 1930'da Alfred ve Marga diye çağırdığı Margaret, Alfred'in sevgili arkadaşı Jare Abbott'un şahitliğinde evlendiler. Sanat tarihinin ve sevgisinin birleştirdiği çift büyük bir uyum içinde yaşadı. Margaret kocasının her an yardımına hazır biçimde onun yanında oldu. Avrupa'da sanat eseri avcılığında kocası ile birlikte taban tepti, sergi hazırlıklarında onun her şeyi ile ilgilendi. Yine de MoMA için "o Alfred'in metresi" demekten kendini alıkoyamadı. Kendini bir misyona adamış her erkek gibi ilk sevgili ve en büyük ilgiyi gören her zaman onun işi idi.

MoMA'nın ikinci sergisi olan "Yaşayan 19 Amerikan Sanatçısı" sergisi ilk sergi kadar başarılı olamadı. Resimleri sergiye dahil edilmeyen sanatçılar ve çevrelerinin olumsuz tepkileri, hayran olunan Avrupa sanatının değil de pek önemsenmeyen ve aynı çevrede insanların sık sık karşılaştıkları kişilerin eserleri kimsede heyecan yaratmadı. Ama bir sonraki serginin adı "Paris'te Resim" adını taşıyıp bir de Picasso, Matisse, Derain, Bonnard, Braque ve Rouault'un eserlerini içerince MoMA'nın ve Alfred H. Barr Jr.'ın yıldızı yeniden parladı. 58 bin ziyaretçiyle rekor kıran Alfred H. Barr Jr., müzelerin sanat tarihi sınıfı olmadığını, halkın gösteriye ve şöhrete önem verdiğini, ulaşılmaz olanı görmek istediğini yavaş yavaş anladı. MoMA'nın açılışından sonraki on yıl içinde devam eden büyük ekonomik depresyon paradoksal biçimde Alfred H. Barr Jr. için Amerika'da Modern Sanat’ın gelişmesi için olumlu sonuçlar verdi. Avrupa'ya gitmiş olan endüstriyel Amerika'nın mirasyedi kuşağı ülkesine geri döndü, toplumda radikal arayışlar ve başkaldırı ortaya çıktı, yenilenme ihtiyacı hissedildi ve Modern Sanat’a olan eğilim hızlandı. 1930'larda Faşizm ve Nazizm'in Avrupa'da gelişmesi ve ardından gelen savaş Amerika'ya birçok Avrupalı sanatçının göç ve irtica etmesine yol açtı. Bu durum doğal olarak Amerika'nın sanat tuvaline büyük bir zenginlik kazandırdı. MoMA Modern Sanat konusunda emekleyen bir bebek olarak başladığı kültürel hayatında tüm batı dünyasının sanat merkezi olmaya doğru yola çıktı. Bu yolculukta Alfred H. Barr Jr. gibi tutkulu ve inançlı öncülerin rolünü her zaman hatırlamamız gerekiyor. New York Modern Sanatlar Müzesi yıllar içinde dinamizmini kaybetmeden günümüze kadar sayısız etkinlikler yaparak gelişen dünyanın en önemli sanat merkezlerinden biri konumunu halen en yüksek seviyede korumaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gestalt Prensipleri

Herbert Bayer

Onlar Grubu