Amerikan Underground Sineması

  Deneysel Sinemanın net olarak tanımını yapmak zordur aslında. Nijat Özönbu ise tanımı şu şekilde yapmıştır: ‘’Sinema alanındaki her çeşit yenilik ve denemeyi içine alan yolda filmler gerçekleştiren sinema türü’’(1).Amerikalı araştırmacı Sheldon Renan ise deneysel sinemanın tanımına daha değişik bir tarzda yaklaşmıştır: ‘’İçinde hareket olmayan deneysel filmler vardır; insanlar üzerine yapılan, ışık üzerine yapılan deneysel filmler vardırİ yasaklanan deneysel filmler olduğu gibi, ödül alan deneysel filmler de vardır; yani kısaca tanımlamak gerekirse diyebiliriz ki, deneysel sinema; sinematik stillerin, bizçimlerin ve yönelimlerin bir ‘patlama’ halinde dışavurumundan başka bir şey değildir.’’(2)
Deneysel Sinema yerine bazı yerlerde farklı terimler, adlar kullanılmıştır. Bunlar:Underground(Yer altı) Sineması, Independent(Bağımsız Sinema), Avant-Garde(Öncü) Sinema gibi isimlerdir.

  Amerikan deneysel sinemasının kökenleri 1920’lere kadar uzanmaktadır. Aslında birçok ülkede ticari olmayan bağımsız yapımların hız kazanmasıyla birlikte bunun Amerika’ya da yansımaları olmuştur. Bu ülkede deneysel sinemanın ilk örneklerinden biri olarak kabul edilen film ise Charles Sheeler ve Paul Strand’ın çektiği ‘’Mannhatta’’(1924)dır.Manhatta New York kentinin özelliklerini yansıtmaktadır. Kuzeyli Nanook’un yönetmeni Robert Flaherty’nin çektiği 24 Dolarlık Ada ise pek çok yönden Manhatta’ya benzemektedir. Florey’in çektiği ‘Sıfırın Aşkları’(Loves of Zero, 1929), birbirine yabancılaşan ilişkilere yapılan bir eleştiridir. Bu filmi takiben Charles Vidor ‘Casus’ (The Spy, 1932), Ralph Steiner ‘Su’ (H20, 1929); Lewis Jacobs ise ‘Eş Zamanlama’(Synchronization, 1934) adlı filmleri çeker.

  ‘’Ancak, çağdaş Amerikan deneysel sineması esas olarak 1940’larda Maya Deren ile başlar. Deren’in zaman ve mekan kavramlarını sorguladığı deneysel çalışmaları, tamamıyla bireysel, entelektüel ve bağımsız, kesinlikle ticari olmayan yanlarıyla öne çıktıkları gibi, sonraki yıllarda gelişecek olan ve ‘Alternatif Sinema’, ‘Underground Sinema’, ‘Bağımsız Sinema’ veya Amerikan Yeni Sineması’ gibi değişik adlarla anılan deneysel sinema hareketine zemin hazırlaması bakımından da önemlidir.’’(3) Maya Deren aynı zamanda bir dansçıdır. 1943 yılında eşi Alexander Hammid ile birlikte ‘Bir Öğle Sonrası Tuzağı’(Meshes of the Afternoon) adlı filmi çeker. Filmde bir kadının evinde uykuya dalmasından sonra düşünde ölümünü görmesi anlatılır. Daha sonra gerçek ve düş örtüşmesi yaşanır ve kadın uykudan ölüme geçer.

‘Bir psiko-dram olarak nitelenebilecek filmde yavaş fakat kesintisiz çekimle yaklaşık bir trans hali yaratılmaya çalışılmıştır. Bir bakıma, ruhsal gerçekliği araştıran, ele geçirdiğinde sorgulayan bir ruh hali (mood) filmidir. Deren, başkalarının da tanık olabilecekleri bir olay kaydetmemiştir; film bütünüyle bireyin iç (interior) deneyimleriyle ilgilidir.’’(4) Maya Deren’in bir diğer çalışması ise ‘Karada’(At Land, 1944) filmidir. Yine bu çalışma da psiko-dram olarak çekilmiştir. Deren’in 1945 yılında çektiği ‘Kamera İçin Bir Koreografi Çalışması’ ise sine-dans filmlerinin ilkidir. ”Film dans eden kadının (Tally Beathy) dış mekandaki çok yavaş hareketleriyle başlar ve bir odaya adım atmasıyla noktalanır. Fakat montaj sayesinde, hiç kesintiye uğramayan hareketleriyle kadın, (koruluk, bir müzenin avlusu, oda gibi) çok değişik mekanlarda dans ediyor etkisi yaratılmıştır’’(5)

‘Değiştirilmiş Zamanda Ritüel’(Ritual in Transfigured Time, 1946) filminde ise aslında dans etmeyen insanlar dans ediyor gibi gösterilirler. Deren bu durumu şöyle açıklamaktadır: ‘’Antropolojik olarak söyleyecek olursam; ritüel maskelerin, özel giysilerin toplu hareketlerin vs. yardımıyla kişiselliği ortadan kaldırmaya yönelik bir süreçtir. Bunun yapılmasının nedeni ise böylece toplumca olağanüstü bir güç elde etme ve bu gücü istenmeyen durumların özlenen durumlara dönüştürülmesinde kullanmaktır…Kıştan bahara, ölümlülükten ölümsüzlüğe geçiş gibi…’’(6)

Deren ticari sinemanın tamamen dışında kalmıştır ve filmlerini göstermek için 1946 yılında Provincetown tiyatrosunu kiralayarak gösterimlerini burada yapmıştır. Maya Deren daha sonra Şiddet Üzerine Yoğunlaşma (Meditation on Violence, 1948), Gecenin Gözbebeği(The Very Eye of Night, 1959), adlı filmleri çeker. 1961 yılına gelindiğinde ise çekimine başladığı Cadı’nın Beşiği( The Witch’s Craddle) filmini tamamlayamadan hayatını kaybeder.

Kenneth Anger ilk filmini 9 yaşında çekmiştir. Öncü sinema alanında en çok tutulan filmi ise ‘Donanma Fişekleri’dir. Anger bu filminde eşcinsellik konusunu işlemiştir. Yönetmen sinematik tekniklerden çok içerikle ilgili yenilikler yapmıştır. Tabu sayılan konuları filmlerine yansıtmıştır.
1965 yılına gelindiğinde ise ‘’Akrep Ayaklanması’’nı (Scorpio Rising) çeker. ‘’Film, Brooklyn’li bir motorsikletliler çetesinin belgesel benzeri görüntüleriyle başlıyor, fakat hemen ardından çığırından çıkmış bir hortlaklar gecesine(halloween’e) dönüşüyordu. Hız, haz ve ölüm el ele tutuşmuşlardı.’’(7) Çoğu yönetmen Anger’dan etkilenerek tabu sayılan konulara değinen filmler çekmişlerdir.

Stan Brakhage ilk filmini 1953 yılında yapmıştır. Önemli sayılabilecek ilk çalışması ise ’’Vazgeçişin Filmi’’dir (Desistfilm, 1954). Brakhage’nin ‘Sabahın Teni’ adlı filminde ise konu cinselliktir, mastürbasyon fantezileri anlatılmıştır O dönem ergenliğe geçenlerin hissettiği duyguları tabu sayılmasına rağmen filmlerinde yer vermeye çalışmıştır. Yönetmen için teknikten çok bu konularda kabul edilmiş yargıları eleştirmek ve bunları kırmak daha önemlidir. Keza Brakhage’nin anlattıkları bunu doğrular niteliktedir:’’Merceğe tükürerek veya odağı bozarak izleniciliğin ilk aşamalarındaki etki elde edilebilir. Filme az ya da fazla ışık verilebilir. Sis, sağanak yağış gibi doğal filtreler, dengesiz ışıklar, nörotik renkli neon ışıkları, kamera için tasarlanmamış camlar kullanılabilir. Gündüz ışığına uygun bir filmle gece çekimi ya da bunun tersi yapılabilir.’’(8) Yönetmen birinci önceliği olarak içeriği görmesine rağmen teknik anlamda da yenilikler yapmıştır, filmleri hareketlidir. Bir diğer underground sinema içerisinde sayılabilecek önemli filmi ise ‘’Köpek Yıldızı Adamı’’dır. Filmi 4 yılda tamamlayabilmiştir.

Gregory Markopoulos çektiği ilk filminden beri Yunan Mitolojisinden yola çıkarak erkek eşcinselliği üzerine filmler çekmiştir. ‘’Ruh’’(Psyche, 1947) , ‘’Lysis’’(1948), ‘’Charmides’’(1948) ’’Eldora(1952)’’, ‘’ Twice a Man’’ ‘’Galaksi’’(1966) önemli filmleri arasındadır. Yönetmen kendisini underground sinema içerisinde görmemektedir. Fakat birçok sinema eleştirmeni filmlerinin bir kısmını bu akım arasına dahil etmektedir.

Stan Van Der Beek yönetmen olmasının yanı sıra aynı zamanda bir illizyonisttir. İlk deneysel filmi olarak kabul edilen çalışması ise 1955 yılında çektiği ‘’Ne, Kim, Nasıl’’dır(What, Who, How).1963-1964 yılları arasında çektiği Ölümün Soluğu(Breathdeath) filmi ise savaş karşıtı bir filmdir. Charlie Chaplin ve Buster Keaton’a adanan bu film yönetmenin önemli yapıtları arasında sayılmaktadır.

1932 yılında doğan Jack Smith önce bir tiyatro ve deneysel film oyuncusuydu. Daha sonra 1951 yılında başladığı ilk filmi ‘’Bağdat Üzerinde Şahinler’’i (Buzzards Over Baghdad) tamamlayamamıştır. En önemli filmi ise 1963-1964 yılları arasında çektiği Alevlenen Yaratıklar’dır. ‘’ Gösterildiği her yerde tartışma yaratan film New York’ta yasaklanan tek deneysel film olmuştur. Yönetmen bu film yüzünden birkaç defa tutuklanmıştır.

Andy Warhol en çok tanınan deneysel film yönetmenidir.Aynı zamanda bir ressamdır. Deneysel film yönetmeni Sabri Kaliç’e göre bu durumun nedeni Warhol’un sistem tarafından en çok kabul gören yönetmen olmasıdır. İlk döneminde hareketsiz filmler çekmiştir. 1963 yılında yaptığı Uyku(Sleep, 1963) buna örnek olarak gösterilebilir. Filmde 6 saat boyunca uyuyan bir adamdan başka hiçbir şey gözükmemektedir. Yönetmenin kendi filmleri için: ‘’benim filmlerim zaman almadır’’ demektedir. Yönetmene göre anlatmak istediği yaşamın monotonluğu, durağanlığıdır. ‘’Andy Warhol’un erken filmlerinde, ışık-gölge oynamalarının yanı sıra başka öğe öne çıkar: Zaman. Warhol filmlerindeki durağan alıcılı, çok uzun süreli çekimlerine şöyle bir açıklama getirir: ‘İnsanlar bugün bir gösteriye gittiğinde, artık hiç içine giremiyorlar. ‘Uyku’ gibi bir film, onları yeniden içine katıyor’’(9)
1949 yılında yaptığı ‘’Empire’’ filminde ise yönetmen ışık ve gölge üzerinde denemeler yapmıştır. Warhol’un ikinci dönemine geçtiğimizde ise göze çarpan yapımlar ‘’Sürtük’’ (Harlot, 1964), ‘’Mutfak’’(Kitchen, 1965) olmuştur. İnsanla nesnenin aynı düzlemde bulunması vardır. Bu dönem Warhol’un sesli dönemidir.

Warhol’un bu son dönemini başlatan film Kamp(Camp, 1965) olmuştur. Çoklu perde kullanımıyla dikkat çeken bu dönemde yönetmenin yaptığı en önemli filmi ‘’Chelsea Kızları’’dır(The Chelsea Girls, 1966).Warhol kimilerine göre ressamlığının yanında sinemayı sadece ‘hobi’ olarak gören yönetmendir. Fakat tüm bunlara rağmen yukarıda da belirttiğimiz gibi en çok tanınan deneysel sinemacılardandır.

Genel olarak Amerikan deneysel sineması çağdaş anlamda ortaya çıktığı 1940lardan itibaren kendisinden sonra gelen ‘’Alternatif Sinema’’, ‘’Amerikan Yeni Sineması’’ ya da daha önce de belirttiğimiz gibi ‘’Underground Sinema’’ya zemin hazırlamış ve kaynaklık etmiştir. Aslında bütün bunları deneysel sinema hareketinden bağımsız düşünemeyiz. Kaldı ki birçok sinema tarihçisi örneğin underground sinemayı deneysel sinemanın bir alt dalı olarak görür.

Yeni Amerikan Sinemasının bildirgesinde yer alan şu bölüm dikkat çekicidir: ‘’Biz para kazanmak için değil film çevirmek için birleşmeye karar verdik. Yeni Amerikan Sinemasını yaratmak için birleşmeye karar verdik. Ve bunu Amerika’yla, kendi kuşağımızla işbirliği yaparak gerçekleştireceğiz. Ortak bir duygu, ortak bir öfke ve benzer bir sabırsızlık bizi kendi aramızda birleştiriyor. Fransa, İtalya, Rusya, Polonya ya da İngiltere’deki meslektaşlarımız bizim kararımıza katılabilirler. Onlar gibi biz de artık ‘yaşam ve sanatlar’ konusundaki ‘büyük yalan’dan bıktık. Onlar gibi biz de yalnızca Yeni Sinemadan yana değiliz. Aynı zamanda ‘yeni insandan’ yanayız. Onlar gibi biz de sanattan yanayız, ama yaşam pahasına değil. Artık cilalı ve sahte filmler istemiyoruz, kaba ama canlı filmleri yeğliyoruz; gül suyuna batırılmış, filmleri istemiyoruz artık; istediğimiz kan rengi filmlerdir’’(10)

Yönetmenlerin kendilerini underground, yeni sinema, bağımsız sinema gibi alanlar içerisinde hangisine dahil ederse etsin genel olarak deneysel sinemanın temelleriyle hareket etmişlerdir. Fakat 60′larda Amerika’daki öğrenci hareketlerine rağmen yapılan filmler pek de politik sayılmazlar.
Ancak tüm bunlara rağmen ‘’Bağımsız-öncü araştırmacı ve deneyselci yanlarıyla Amerikan sinemasında birtakım köklü değişikliklere ve çeşitliliklere yol açan Under-ground sinema sonuçta Hollywood’a ve Hollywood’un uyanık, açık ve paragöz yapımcı patronlarına, çeşitli türleri yeniden palazlandıracak alternatifler sundu. Underground sinemadan düzeyli düzeysiz bir yığın belden aşağısına yönelik cinsel sömürü filmleri, bayağı porno’lar, sıkıcı avant-garde-dehşet filmleri, ortalığın kan gölüne dönüştüğü irkiltici korku-gerilim filmleri gibi derhal sömürülmeye başlanan türler zamanla türedi, ‘gece yarısı filmleri’ denilen bir ‘kült’ boy atıp gelişti.’’(11)

Ne yazık ki Underground sineması Hollywood’laşmıştır zamanla. Belki defilmlerin apolitik olması Hollywood’un etkisi altına girmesini daha da kolaylaştırmıştır. Sonu trajik olmuştur bir bakıma. Ama yine de şunu söyleyebiliriz ki ; deneysel, underground, öncü veya başka bir şey yani adına ne dersek diyelim modern anlamda 40larda başlayan bu sinema hareketi teknik ve içerik yönünden çağının ilerisine geçmiştir ve etkileri günümüze de yansımıştır.


Kaynaklar
(1)ÖZÖN Nijat, Sinema ve Tv Terimleri Sözlüğü, TDK yayınları, Ankara 1981 syf:.224 -Aktaran Sabri Kaliç, Deneysel Sinemanın Kısa Tarihi, Hil Yayınları İstanbul Aralık 1992 syf: 11
(2)Sheldon RENAN, An Introduction to American Underground Film, Dutton And Co. Inc., New York, 1967, syf 17- Aktaran Sabri Kaliç, Deneysel Sinemanın Kısa Tarihi, Hil Yayınları İstanbul Aralık 1992 syf: 11
(3)COŞKUN Esin, Dünya Sinemasında Akımlar, Phoneix Yayınev,i Şubat 2009 Ankara syf 251
(4)TURHANLI Halil, Psikedelik İzdüşümünün Yaratıcısı, … Ve Sinema, Hil Yayın İstanbul Kitap 6, s.17 Aktaran: COŞKUN Esin, Dünya Sinemasında Akımlar, Phoneix Yayınevi Şubat 2009 Ankara syf: 253, 254
(5)TURHANLI Halil, Psikedelik İzdüşümünün Yaratıcısı, … Ve Sinema, Hil Yayın İstanbul Kitap 6, s.18, 19 Aktaran:Esin Coşkun, Dünya Sinemasında Akımlar, Phoneix Yayınev,i Şubat 2009 Ankara syf: 254
(6)KALİÇ Sabri, Deneysel Sinemanın Kısa Tarihi, Hil Yayınları İstanbul Aralık 1992 syf: 62
(7)TURHANLI Halil, Psikedelik İzdüşümünün Yaratıcısı, … Ve Sinema, Hil Yayın İstanbul Kitap 6, s.66,67Aktaran:Esin Coşkun, Dünya Sinemasında Akımlar, Phoneix Yayınev,i Şubat 2009 Ankara syf: 255
(8)Aktaran Eric Rhode, Amerika’da Yeni Dalga,(A History of the Cinema, Pelican Books, 1984),(çev. Ayşe BERKMAN), 25. Kare Sinema Kültür Dergisi, sayı:28, Temmuz Eylül 1999, s.36–esin coşkun dünya sinemasında akımlar syf 258,259
(9)GIDAL Peter, Andy Warhol, (Studio Vista Publishers, Londra, 1973), (çev.İhsan KABİL),…Ve Sinema, Hil Yayın, İstanbul Kitap 6, s. 49-Aktaran: Esin Coşkun, Dünya Sinemasında Akımlar, Phoneix Yayınev,i Şubat 2009 Ankara syf:267
(10)Bildiri, Yeni Amerikan Sineması Topluluğu, (Film Culture Dergisi, Sayı: 22-23, Yaz, 1961), (çev. Nijat Özön) Türk Dili Dergisi, Sinema Özel Sayısı, Sayı: 196, Ocak 1968, s.492-Aktaran: Esin Coşkun, Dünya Sinemasında Akımlar, Phoneix Yayınev,i Şubat 2009 Ankara syf: 261
(11) Çapan Sungu, Underground Sinema ve Uzantıları, …Ve Sinema, Hil Yayın, İstanbul, Kitap 6, s. 64-Aktaran: Esin Coşkun, Dünya Sinemasında Akımlar, Phoneix Yayınevi Şubat 2009 Ankara syf: 270


Not: http://sinemasaldunya.com/ alıntıdır!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gestalt Prensipleri

Herbert Bayer

Onlar Grubu