Gestalt Prensipleri

Gestalt psikolojisi (Geştalt psikolojisi okunur) ya da Gestaltizm (Almanca’da şekil ve form anlamına gelmektedir) bilişsel süreçler içerisinde özellikle "algı" ve "algısal örgütlenme" konularında yoğunlaşmış psikoloji teorisidir. 20.yy'ın ilk yarısında, Almanya'da ortaya çıkmıştır. Gestalt psikolojisi kaotik görünen bir dünyada anlamlı bir algıya sahip olmamızın temelde hangi kanunlara dayandığını anlamaya çalışır. Gestalt psikolojisinin ana prensibi zihnin kendi kendisini algıladığı şeylerde bir bütün görmeye organize etmesidir.

Bu prensip şu düşünce üzerine kuruludur: İnsan zihni (algı sistemi), gerçekliğin kendisinin onu oluşturan parçalardan bağımsız bir bütünlüğe sahip olduğu algısını oluşturur. Gestalt psikoloğu Kurt Koffka’nın bu konudaki ünlü söylemi şu şekildedir: “Bütün kendisini oluşturan parçaların bir araya gelmesinden farklı bir şeydir.”[1] Ancak çeviri şu şekilde yayilmistir: “Bütün kendisini oluşturan parçaların bir araya gelmesinden daha fazlasıdır.” Bu çeviri hatası nedeniyle gestalt psikolojisi yanlış anlaşılmış ve sistem teorisine yanlış uygulanmıştır.[2] Koffka ise bu yeni çeviriden hoşlanmamış, çevirisini kullanan öğrencilerine ısrarla hatalı kelime kullanımını düzelttirmiştir. “Bu prensip bir toplama işlemi değildir.”[3] demiştir. Bütün bağımsız bir varoluşa sahiptir.

Gestalt psikologları algı konusunda birçok uyaranın karışık bağlantıları sonucu insan algısının ürün çıkardığını öne sürmüşlerdir. Uyaran-sonuç ilişkisine odaklanan davranışsalcıların aksine Gestalt psikologları bilişsel sürecin organizasyonununu anlamaya çalışmışlardır (Carlson and Heth, 2010). Gestalt etkisi beynimizin, özellikle basit ve bağlantısız ögeleri (çizgiler, noktalar, eğriler...) görsel olarak bir araya getirerek, tanıdık ve bütün figürler çıkarma kabiliyetine denir.

Psikolojide Gestaltizm sıklıkla yapısalcılığa (Structuralism) karşıt olarak görülür. Gestalt teorisi bütünün parçalanarak içinde ögelerin bulunmasına da izin verir.[4]
Kökeni[değiştir | kaynağı değiştir]

Gestalt konsepti felsefe ve psikoloji alanlarında ilk kez 1890’da Christian von Ehrenfels (the School of Brento’nun bir üyesi) tarafından getirildi. Bu fikrin kökleri David Hume, Johann Wolfgang, Wolfgang von Goethe, Immanuel Kant, David Hartley ve Ernst Mach gibi kişilerin teorilerinden alınmıştır. Max Wertheimer’ın yaptığı eşsiz katılım ise Christian von Ehrenfels’in düşündüğünün aksine Gestalt teorisine göre algısal olarak öncül analizin bir bütünün parçalarını algılamak olduğu konusunda ısrarcı olmasıdır.

Hem von Ehrenfels, hem de Edmund Husserl gestalt konseptini ifade ederken Mach’ın Beiträge zur Analyse der Empfindungen (Contributions to the Analysis of Sensations, 1886) eserinden ilham almışlardır.

20. yüzyılın başlarında Kurt Koffka, Max Wertheimer ve Wolfgang Köhler (Carl Stumpf’ın öğrencisi) gibi teorisyenler şunu fark ettiler ki bir ortamdaki objeler, kendisinin tüm parçalarının yanı sıra ortamın kendisiyle ilişkili ve bütün olarak algılanırlar. Bu bütünsel yaklaşım obje algısının ilkel zihinsel yasalarından çıkan prensiplerini açıklamaya çalışır. Bu algı o ana, mekana ve objenin o anda nasıl göründüğüne dayanır. Görsel arka plan ve figür olmak üzere ayrılabilir. Soru ise şu: İlk bakışta neyi algılarız: figürü mü, arka fonu mu?

Bu algı yasası farklı formlar alabilir. Gestalt teorisi sadece tanımsal olmakla eleştiriliyor olsa da kendisinden sonra gelen davranış, düşünce, sorun çözme, psikopatoloji, desen ve obje algısı araştırmaları için bir temel olmuştur.

Gestalt Terapisi

Gestalt teorisinin kurucuları olan Fritz ve Laura Perls, Gestalt prensiplerini organizmanın işleyişine uygun hâle getiren nörolog Kurt Goldstein ile birlikte çalışmışlardır. Laura Perls, Fritz Perls ile birlikte Gestalt terapisini geliştirmeye başlamadan önce psikoanalist olmuş; ondan da önce Gestalt psikologu olmuştur.[5] Gestalt psikolojisinin Gestalt terapisini ne boyutta etkilemiş olduğu tartışılmaktadır. Fakat hiçbir durumda birebir aynı oldukları söylenemez. Laura Perls terapinin isminde “Gestalt” kullanılmamasını tercih etmiştir çünkü Gestalt psikologlarının buna itiraz edeceklerini düşünmüştür.[6] Öte yandan Fritz ve Laura Perls açıkça Goldstein’in çalışmalarının bir kısmını benimsemişlerdir.[7] Sonuç olarak, tarihsel bağlantısı ve ilham almış olma durumu herkesçe tanınıyor olsa da çoğu Gestalt psikologu Gestalt terapisinin Gestalt psikolojisinin bir formu olmadığını vurgular.[8]
Kuramsal Çerçeve ve Metodoloji

Gestalt okulu, psikolojik araştırmalara yaklaşımı yeniden tanımlamak içim girişimlerde bulunan bir dizi teorik (kuramsal) ve metodolojik (yöntembilimsel) ilkeler üzerinde çalıştı. Bu, 20. Yüzyılın başında geliştirilen, geleneksel bilimsel metodolojiye dayalı olan ve çalışma konusunu, onun karışıklığını azaltma amacıyla ayrı ayrı analiz edilebilecek bir dizi parçalara ayıran araştırmalara terstir.

Teorik (kuramsal) ilkeler şunlardır:
Bütünlük (Bütünsellik) İlkesi: Bilişsel deneyimler global (küresel) olarak düşünülmelidir (bireylerin tüm fiziksel ve zihinsel yanlarını aynı anda hesaba katarak) çünkü zihnin doğası her bir bileşenin, dinamik ilişkiler sisteminin bir parçası olarak düşünülmesini gerektirir.
Ruhsal-Fiziksel Eşyapılılık İlkesi: Bilişsel/bilinçli deneyimler ile serebral (beyinsel) aktiviteler arasında bir ilişki vardır.

Yukarıdaki ilkelere dayanarak şu metodolojik (yöntembilimsel) ilkeler tanımlanmıştır:
Deneysel Analiz Olgusu: Bütünlük ilkesiyle ilişkili olarak her psikolojik araştırma bu olguyu bir başlangıç noktası olarak almalı ve yalnızca duyumsal özelliklere odaklanmamalı.
Biyotik (Canlılara Özgü) Deney: Gestalt okulu, klasik laboratuvar deneylerine karşı olan ve onlarla keskince(ağır biçimde) çatışan reel (gerçek) deneyler yapmaya olan ihtiyacı belirlemiştir. Bu; doğal ortamdaki, gerçek durumlarda gelişen ve daha yüksek bir uygunlukla bir canlı için habitüel (her zamanki gibi) olanı yeniden üretmeyi mümkün hale getiren deneyimi (deneylemeyi) gösterdi.[9]
Sibernetikten ve Nörolojiden Destek

1940’larda ve 1950’lerde nöroloji bilimi laboratuvar çalışmaları ve kurbağaların gözlerinin mekanizmasındaki sibernetik çalışmalar, gestalt algısının öylesine “görmek”ten daha temel ve ilkel olabileceğini gösterdi:


Kurbağalar karada görme duyusunu kullanarak avlanır. Kurbağalar, resmin parçalarının merkezde toplanmasını sağlayan ve gözün en büyük görüş keskinliğinin olduğu bir parçası olan foveaya sahip değillerdir. Foveaya sahip olmadıklarını düşündüğümüzde kurbağaların görmediği sonucunu çıkarabiliriz, veya, çevrelerindeki hareketsiz kısımlarındaki detaylarla ilgilenmediklerini sonucuna varabiliriz. Yani, bir kurbağanın çevresi hareketsiz besinlerle çevrili olsa açlıktan ölür. Kurbağa hangi yiyeceği seçeceğine, nesnenin şekline ve hareketine bakarak karar verir. Eğer bir böcek ya da solucan boyutunda ve onlar gibi hareket eden bir nesneyi kurbağanın görüş alanına yerleştirirsek, onu yakalamak için zıplayacaktır. Bir kurbağa sadece sarkık bir etle değil aynı zamanda hareket eden herhangi bir nesneyle de kolayca kandırılabilir. Kurbağa görüş alanında olan hareketli nesneleri görür ve diğer nesneler onun dikkatini dağıtmaz.[10]

Sibernetist Valentin Turchin çoğunlukla hayal ettiğimiz imgelerde görülen geştaltların durağan görüntüler olduğunu ve tam olarak kurbağa retinasının tepki verdiği hareket eden objeler olduğuna işaret eder:


İnsan için görsel algıyla ilgili en küçük düzey kavramlar muhtemelen kurbağanın kavramlarından çok az farklıdır. Her halükarda, memelilerdeki ve insanlardaki retinanın yapısı iki yaşamlı canlıların yapısıyla aynıdır. Retinadaki görüntü sabitleştiren algının bozulması olayı hiyerarşinin sonraki düzeylerinin kavramları hakkında bize fikir verir. Bu olay gerçekten çok ilginçtir. Bir insan hareketsiz bir objeye bakarsa, bu objeyi gözleriyle sabitler, göz yuvarlağı tamamıyla hareketsiz kalmaz, küçük istemsiz hareketler yapar. Bunun sonucunda, retinadaki nesnenin görüntüsü sürekli maksimum hassasiyet noktasına geriye doğru atlayan ve savrulan hareket halindedir. Görüntü bu noktanın yakın çevresinde bekler.[11]
Özellikler

Gestalt sisteminin dört anahtar prensibi vardır: ortaya çıkış, cisimleştirme, çoklu stabilite, değişmezlik.
Ortaya Çıkış

Bu prensip köpek resmiyle açıklanır. Bu resimde bir Dalmaçya köpeği tepesinde sarkan ağacın gölgesinde yeri koklamaktadır. İlk başta köpek, bedeninin parçaları (ayak, kulak, burun, vb.) tanımlanarak fark edilmez. Buna karşılık, köpek bir bütün olarak görünür birdenbire. Kimse resme bakıp köpeğin parçalarından yola çıkarak köpek gördüğünü söylemez. Köpeği bir bütün olarak birdenbire görür. Gestalt teorisinin köpeğin algısının nasıl oluştuğuna dair bir açıklaması yoktur.

Cisimleştirme


Cisimleştirme


Cisimleştirme algının yapıcı ve üretken yönüdür. Bu yönü deneyimlediğimiz algıların, duyusal dürtülere dayanan bilgiden daha net uzaysal bilgileri içermesiyle açıklanabilir.

Örneğin, resim A’da bir üçgen olmamasına rağmen üçgen algılarız. Resim B ve D’de gözlerimiz farklı şekilleri tek bir şekle aitmiş gibi tanır. Resim C’de, gerçekte böyle bir şey çizilmemesine rağmen gözlerimiz üç boyutlu, bütün bir şekil görür.

Cisimleştirme, görsel sistemlerle gerçek kenar olarak işlenen yanılsamalı kenarlar araştırmasındaki gelişmelerle açıklanır.


Çoklu Stabilite


Çoklu Stabilite
Çoklu stabilite (veya çoklu stabilite algısı), dengesiz bir şekilde belirsiz algısal deneyimlerin 2-3 alternatif yorum arasında gidip gelme eğilimidir. Bunun örneklerini, yandaki resimlerde gösterilen Necker kübü ve Rubin figürü/Vazo illüzyonunda görebiliriz. Diğer örnekler de üçayaklı blivet ve M. C. Escher’in çizimleri ve kayanyazı ışıklarının bir yönden aniden diğer yöne ilerlemesi görünümüdür. Gestalt, çoklu stabilitenin nasıl oluştuğunu da açıklamaz.

Değişmezlik



Değişmezlik
Değişmezlik, basit geometrik şekillerin dönme, öteleme ve ölçeğinden, bunun yanı sıra bir sürü çeşitlilikten, mesela esnek şekil bozulması, farklı ışıklandırmalar ve farklı parça özelliklerinden bağımsız olarak algılanmasıdır. Örneğin, resim A’daki objeler ilk görüldüğü andan itibaren aynı basit şekiller olarak algılanır, bu objeler anında resim B’deki biçimlerden ayırt edilir. Bu objeler resim C’de gösterilen perspektif ve elastik şekil bozukluklarına ve resim D’de gösterilen farklı grafik elementlerine rağmen aynı objelermiş gibi algılanırlar. Görmenin bilgisayım teorileri(mesela David Marr’ın teorisi) objelerin nasıl sınıflandırıldığına dair daha başarılı açıklamalara sahiptir.

Ortaya çıkma, cisimleştirme, çoklu sabitlik ve değişmezlik mutlaka ayrılabilen yapılardan ziyade tek bir birleşik mekanizmanın farklı açılardan açıklanmasıdır.[12]

Prägnanz


Türkçesi "özlülük" anlamına gelen prägnanz Almanca kökenli bir terimdir ve Gestalt algısının temel prensibi olan pragnanz kanununa göre bizler deneyimlerimizi düzenli, sistemli, simetrik ve basit bir şekilde düzene koyma eğilimindeyiz. Gestalt psikologları, pragnanz kanunun ayrıntılarını keşfetmeye çalışırlar ve varsayımsal olarak bize duyum yorumlanması hakkında tahmin yürütme imkanı verirler. Bunlar genellikle "Gestalt Kanunları" olarak adlandırılır.[13] Kanunların içeriği:

Gestalt Gruplandırma Yasaları


Yakınlık İlkesi

Benzerlik İlkesi


Gestalt psikolojisinin ana görüşü, aklın dış uyaranları parça parça değil bir bütün olarak anlamasıdır. Bütünler yapısaldır ve sınıflandırma kanunları kullanarak organize edilir. Çeşitli kanunlar bulundukları raporlara bağlı olarak –ama sadelik hatırı için, kanunlar ve ilkeler olarak adlandırılır. Bu yazıda da yasalar (ilkeler, laws) terimi kullanır. Bu yasalar görmenin duyu şekliyle (modelitesiyle) ilgilidir. Ancak bu yasalar işitme, dokunma, tatma ve koklama duyu şekilleri için karşılaştırılabilir yasalardır (Bregman-GP). Görsel Gestalt prensipleri sınıflandırması Max Wertheimer tarafından 1923’te ortaya çıkarılmıştır. Wertheimer, Kohler ve Koffka çoğu sınıflandırma yasasını görsel algı çalışması aracılığıyla 1930’lar ve 40’lar boyunca formüle etmişlerdir.

1) Yakınlık İlkesi: Bu ilkeye göre insanlar çeşitli nesneleri algılarken birbirine yakın olanları grup oluşturarak algılarlar. Örneğin, yandaki resim yakınlık ilkesinin bir gösterimidir. Bu resimde, 72 tane yuvarlak vardır ama biz bir araya gelmiş yuvarlak grupları olarak algılarız. Hatta spesifik biçimde, resmin sol kısmında yer alan 36 adet yuvarlağı bir grup ve resmin sağ kısmında yer alan diğer 36 adet yuvarlağı 12 adetten 3 grup olarak algılarız. Bu ilke günlük hayatta sık sık reklam amblemlerinde, olayın ilişkili yönünü vurgulamak için kullanılır.[14][15]

2) Benzerlik İlkesi: Bu ilkeye göre eğer parçalar birbirine benziyorsa bizler bu çeşitli parçaları algısal olarak birbirleriyle grupluyoruz. Bu benzerlik; şekil, renk, gölgelendirme ya da bu gibi diğer özelliklerle meydana gelebilir. Örneğin, yandaki resim benzerlik ilkesinin bir gösterimidir ve her biri birbirinden eşit mesafede ayrı olan 36 adet yuvarlak bir kare oluşturur. Bu gösterimde, 18 adet yuvarlak koyu bir biçimde gölgelenmiş ve diğer 18 adet yuvarlak açık bir şekilde gölgelenmiştir. Bizler ise karenin içinde 8 tane yatay sıra algılarız. Yani koyu yuvarlakları bir grup olarak ve açık yuvarlakları bir grup olarak algılarız. Bu algı sıraları benzerlik ilkesinden kaynaklanır.[15] 

Tamamlama (Kapatma) İlkesi
3) Tamamlama (Kapatma) İlkesi: Bu ilkeye göre nesneler tamamlanmasa bile insanlar bu nesneleri bütün bir şekil, harf, resim gibi algılar. Yani resmin bütünün bazı parçaları olmadığı zaman bizim algımız bu görsel parçaları tamamlar. Araştırmalar gösteriyor ki aklın bir şekli tamamlamasının nedeni şekli duyu aracılığıyla tamamlanmış şekilde algılaması değil, uyaranların etrafındaki düzeni arttırmak içindir. Örneğin, yandaki resim tamamlama ilkesinin bir gösterimidir. Bizler bu resmin sol tarafındaki şekli bir çember ve sağ tarafındaki şekli bir dikdörtgen olarak algılarız. Ama aslında şekillerde boşluklar var. Eğer tamamlama ilkesi olmasaydı şekilleri farklı uzunlukta, yönde ve eğrilikte ayrı sıralar halinde algılardık. Ama tamamlama ilkesi ile bizler bu farklı sıraları bir bütün olarak birleştirip algılayabiliriz.[14][15][16]

Simetri İlkesi


4) Simetri İlkesi: Bu ilkeye göre akıl nesneleri simetrik olarak ve bir merkez noktası etrafında şekillendirerek algılar. Nesneleri eşit sayıda simetrik olarak bölmek algısal olarak memnuniyet vericidir. Sonuç olarak birbirine bağlı olmayan iki simetrik parça olduğunda akıl algısal olarak uyumlu bir şekil oluşturmak için onları birleştirir. Birleşik simetrik nesne oluşturmak için grup olan nesneler simetrik nesneler arasındaki benzerliği arttırabilir. Örneğin, yandaki resim simetri ilkesinin bir gösterimidir. Bu gösterimde köşeli ve kıvrımlı parantez görmekteyiz. Bizler bu şekli algıladığımızda altı ayrı parantez yerine üç simetrik parantez çifti görme eğilimindeyiz.[14][15]

5) Ortak Kader İlkesi: Bu ilkeye göre nesneler düzgün bir yörünge şeklinde ilerleyen sıralar olarak algılanır. Araştırmacılar görsel duyu şekilleri (modeliteleri) kullanarak insanların yörünge üzerindeki hareketli unsurlardan oluşan objeyi algılamasını bulmuşlar. Bu ilke aynı hareket eğilimi ve sonuçta aynı yörünge üzerinde olan bir araya gruplanmış nesneleri ifade eder. Örneğin, eğer sıralanmış noktalar varsa ve bu noktaların yarısı yukarıya doğru hareket ederken diğer yarısı aşağı doğru hareket ediyorsa bizler bu noktaları aşağı hareket eden noktalar ve yukarı hareket eden noktalar olarak iki ayrı bütünlük şeklinde algılarız.[17]

6) Devamlılık İlkesi: Devamlılık İlkesi, nesnelerin parçalarının bir grup oluşturuyormuş gibi algılanma eğiliminde olduğunu, ve bu sebeple bir nesnenin parçalarının, yan yana konumlandırıldıkları durumda algısal bütünlük yarattıklarını belirtir. İki nesnenin kesişmeleri durumunda, bireyler bu iki nesneyi iki ayrı bölünmemiş nesne şeklinde algılarlar. Uyarıcılar, kesişime rağmen ayrı görünmeyi sürdürürler. Keskin ve net yön değişimleri olan nesneleri grup olarak görüp tek bir nesne olarak algılamaya daha az eğilimliyizdir.[14]

7) İyi Gestalt İlkesi (Prägnanz İlkesi): Eğer bir nesnenin parçaları düzenli, yalın ve sıralı bir örüntü oluşturuyorlarsa grup oluşturuyorlarmış gibi algılanırlar. Bu yasadan çıkarılabilecek şey şudur: Bireyler dünyayı algılarken karmaşık ve yabancı olanı ortadan kaldırırlar ki gerçekliği en yalın haliye gözlemleyebilsinler. Konu dışı uyarıcıları dikkate almamak aklın çevresini anlamlandırmasına yardımcı olur. Algılama sırasında yaratılan bu anlam, zihnin konumsal ilişkilerden üstün tuttuğu evrensel düzen unsurlarının yardımıyladır. İyi Gestalt İlkesi, tüm gestalt teorisinin temeli olan netlik fikrine odaklanır. Bu yasa aynı zamanda Prägnanz İlkesi[14] olarak da adlandırılır. Prägnanz, direkt olarak “özlülük” anlamına gelen Almanca bir kelimedir ve belirginlik, netlik ve düzenlilik anlamlarını taşır.[17]

8) Geçmiş Deneyim İlkesi: Geçmiş Deneyim İlkesi’ne göre bazı koşullarda görsel uyarıcılar geçmiş deneyimlere göre kategorize edilir. Eğer iki nesne mekansal yakınlık içinde veya küçük zaman aralıklarında birlikte gözlemlenmişlerse bu nesnelerin birlikte algılanma ihtimali yüksektir. Örnek olarak, İngilizce dili belirli kurallarla bir araya gelerek kelimeler oluşturan 26 harften oluşur. Eğer bir insan daha önce hiç görmediği İngilizce bir kelimeyi okursa, yan yana gelen “L” ve “I” harflerini Tamamlama İlkesi’ni kullanarak bir araya getirip büyük harfle yazılmış U olarak algılamak yerine, Geçmiş Deneyim İlkesi’ne dayanarak onları iki farklı harf olarak algılar.[17]

Gestalt gruplama ilkeleri son zamanlarda bilimsel değerlendirmenin görsel korteksin kortikal algoritmalar kullanılarak incelenmesi yolu gibi modern yöntemlerine tabii tutulmuştur. Şimdiki Gestalt psikologları, nesnelerin fiziksel görsel temsilleri ve bireyin kendi algısıyla ilgili raporları arasında korelasyonlar gösteren araştırmalarını, görmenin yasaları olarak tanımlıyorlar.[17]
Psikolojide Gestalt yaklaşımları[değiştir | kaynağı değiştir]

Gestalt psikologları, problemlere bütünsel olarak yaklaşmayı önemli bulurlar. Max Wertheirmer, düşünmenin iki yolla olduğunu düşünürdü: Üretici ve tekrarlayıcı.[18]

Üretici Düşünme şekli bir problemi içgüdü ile çözmeyle olur. Durumlara ve çevresel etkileşimlere hızlı, içgüdüsel ve planlanmamış karşılıklar verme durumudur.

Tekrarlayıcı Düşünme şeklinde problem çözümü önceki deneyimlere ve bilgi birikimine dayalı gerçekleşir. (1945/1959). Bu çok yaygın bir düşünme biçimidir. Örnek olarak, bir insana birkaç bilgi kesiti verildiğinde, bu kişi daha önceki bilgilerini kullanarak incelikli bir şekilde bu parçaların aralarındaki ilişkiyi inceler; amaçlarını, konseptlerini ve bütünlüklerini analiz eder ve bir aydınlanmaya ulaşır(“aha!” anı yaşar”). Bu durumda, anlama, tekrarlayıcı düşünme şeklini kullanarak, isteyerek olur.

Bir başka Gestalt psikoloğu Perkins’e göre içgörü/sezgi üç süreçte gerçekleşir:

1. Düşünmede bilinçdışı sıçrama.[13]

2. Zihinsel işlemlemede hızında artış.

3. Normal akıl yürütmede oluşan kısa devre miktarı.[19]

Gestalt psikolojisine karşıt görüşler şunlardır:

1. “Nothing-Special” görüşü (İçgüdü, sıradan zihin süreçlerinin ürünüdür.)

2. Neo-gestalt görüşü

3. Üç Süreçlilik görüşü

Gestalt psikolojisi, kendisine sadece yüzeysel olarak bağlı olan Fritz Perls’ün gestalt terapisi ile karıştırılmamalıdır. Tam anlamıyla Gestalt psikolojisinden temellenmiş olan Gestalt Teorisel Psikoterapisi, Alman Gestalt psikoloğu ve psikoterapist Hans-Jürgen Walter ve arkadaşları tarafından Almanya, Avusturya ve İsviçre’de geliştirilmiştir. Diğer ülkelerde de, mesela İtalya’da da benzer gelişmeler olmuştur.

Bulanık İzler Teorisi


Bulanık İzler Teorisi, hafıza ve mantık yürütmenin ikili-işlem modeli olup aynı zamanda Gestalt Psikolojisi’nden türemiştir. Bulanık izler teorisi, bilginin iki ayrı izden/yoldan şifrelendiğini varsayar: Özel iz ve öz. Özel iz yoluyla saklanan bilgi hatıraların tam detaylarını içerirken (bir örüntünün parçaları gibi), öz yoluyla saklanan bilgi anlamsal ve kavramsaldır (örüntüyü algılama biçimimiz). Gestalt psikolojisinde görülen etkiler, bilgiyi öz şeklinde depolama yolumuzla alakalı olabilir.[20][21]

Gestalt ve Tasarım

Gestalt İlkeleri’ni gösteren derleme, grafik tasarım (Gestalt Eğitim Programı, 2011).

İnsan-bilgisayar etkileşimindeki kullanım alanları

Gestalt kuralları kullanıcı-arayüz dizaynında (kullanıcının makine ile etkileşimini, kullanıcının amaçlarına başarıyla ulaşması açısından, mümkün olduğu kadar basit ve etkili yapmayı amaçlayan bir dizayn) kullanılır. Örneğin, benzerlik ve yakınlık kuralları radyo butonlarını (seçenek düğmelerini) yerleştirmede rehber olarak kullanılabilir. Ayrıca, Gestalt kuralları bilgisayarları ve yazılımları tasarlamada, insanların daha otomatik ve kolayca anlaşılabilir kullanımlarını sağlamak için de kullanılabilir. Bunun örnekleri, masaüstünün satır ve sütunlardaki kısa yolların tasarım ve düzenini içerebilir. Gestalt psikolojisi aynı zamanda bilgisayarla görme (bilgiyi edinmek, işlemek, analiz etmek, görüntüleri ve gerçek dünyadaki çok boyutlu bilgileri anlamak ve onlardan sayısal ve sembolik bilgiler üretmek için metotlar içeren bir alan) alanında da bilgisayarların, insanların gördüğünü ‘görmesini’ sağlamak için uygulamalara sahiptir.[22]

Kuantum biliş modellemesi

Ana makale: Quantum cognition § Gestalt perception

Gestalt olguları ve kuantum mekanikleri arasındaki benzerlikler, diğerleri arasında, ‘Gestalt prensipleri ve kuantum olgularının benzerlikleri kısa bir hikaye seviyesinde’ diyen ama yine de kullanışlı bir içgörü verebilen kimyager Anton Amann tarafından belirtildi. Fizikçi Elio Conte ve çalışma arkadaşları bilişsel bağlantıların zaman dinamiklerini kuantum mekaniğinden alınan matematiksel araçlarla tarif etmek için bir özet ve matematiksel modeller sundular ve bu bağlamda psikoloji deneylerini tartıştılar.[23][24] Benzer bir yaklaşım fizikçiler David Bohm, Basil Hiley ve filozof Paavo Pylkkänen tarafından ‘zihin ve madde, ikisi de, ‘iç içe bir sıra’dan meydana gelmiştir’ düşüncesiyle sunuldu.[25][26] Modeller, değişme özelliği olmayan aritmetikler içerir; böyle modeller iki ölçümün sonuçlarının birinin diğerinden önce göstermesinin, onların uygulanma sırasına bağlı olduğu durumlar – psikolojik süreçlerle ilgili bir özellik, çünkü bilinç düzeyinde bir insana uygulanan bir deneyin o insanın ruh halini değiştirerek sonraki bir deneyin sonuçlarını etkileyebileceği açık ve ortada.

Eleştiri

Bazı bilimsel topluluklar/komitelerde, bilişsel psikoloji ve hesaplamalı sinirbilim gibi, Gestalt’ın algı teorilerinin doğada açıklayıcı değil de, tanımlayıcı olduğu düşüncesiyle eleştiriliyor. Bu sebeple, bazıları tarafından lüzumsuz görülüyor ve bilgilendirici bulunmuyor. Mesela, Bruce, Green & Georgeson [27]; Gestalt teorisinin görsel algı çalışmasına etkisi hakkında şöyle sonuca varmışlardır:

Gestaltçıların fizyolojik teorileri bize bir takım tanımlayıcı fakat algısal süreç modeli olmayan prensipler bırakarak suya düştü/başarısız oldu. Aslında, onların bazı algısal düzen ‘kuralları’ bugün, belirsiz ve yetersiz gibi geliyor. ‘İyi’ veya ‘basit’ bir şekille ne demek isteniyor,mesela?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tavanarası Ressamları

Herbert Bayer