Kayıtlar

Temmuz, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sarhoş olun! - Baudelarie

Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda; tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? ... Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun... Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun; “Saat kaç?” deyin. Yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: “Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına!.. Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz...”

Carl Larsson

Resim
Carl Larsson (1853 – 1919) Arts and Crafts akımına mensup İsveçli bir ressam ve iç mimar. 1853 yılında Stockholm'de oldukça yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Güçlü bir sanat yeteneğine sahip olan Larsson bu sayede onüç yaşındayken Sanat Akademisinin hazırlık bölümü olan Principskolan'a kabul edildi. Sanat Akademisinden mezun olduktan sonra ise kitap, dergi ve günlük gazetelere illüstrasyonlar yapmaya başladı. Aynı zamanda, Paris'te birkaç yıl geçirerek kendini bir sanatçı olarak ortaya koymaya çalıştı ama bütün çabalarına rağmen bu konuda herhangi bir başarı elde edemedi. 1882 yılı Larsson için bir dönüm noktası oldu. Paris dışında İskandinavyalı sanatçıların bir arada bulunduğu Grez'e taşındığında, burada müst akbel eşi Karin Bergöö ile tanıştı ve yağlıboya resim yapmayı bırakarak sanatsal gelişimine önemli katkılar sağlayacak olan suluboyaya yöneldi. Carl ve Karin 1883 yılında evlendi ve bu evlilikten sekiz çocukları oldu. Karin ve çocukları Carl Larss

İncir Reçeli

Resim

Yer Altından Notlar - Dostoyevski

Resim
"Belki de insan yalnızca refahtan değil,acıdan da aynı ölçüde hoşlanıyor.Hatta acının mutluluk kadar yararlı olduğu bile düşünülebilir.İnsanın yeri geldiğinde acıyı,tutkuya varan derecede sevdiği bir gerçektir.Bunu anlamak için insanlık ta rihine bakmaya gerek yok,yaşamın ne olduğunu bilen bir insansanız kendi kendinize sorun yeter.Benim kişisel düşünceme göre,yalnızca refahı sevmenin biraz ayıp yanı bile vardır.İyi mi kötü mü olduğunu bilmem ama bazen bir şeyleri kırıp dökmenin bile kendine özgü bir tadı olabiliyor.Bu açıdan,ben ne yalnız başına refahı,ne de yalnız başına acıyı yeğlerim.Acı,kuşku demektir,yadsıma demektir.Bununla birlikte insan gerçek acıyı tatmak istediğinden,çevresinde bir kargaşa yaratmak,yok etmek,dağıtmak hevesinden asla kendisini uzaklaştıramaz.Bizim manevi varlığımızın biricik kaynağı acı değil mi?"